14 Ocak 2012 Cumartesi

Mimarlar Odası "İstanbul'un silüetini" tartıştı


TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından Küreselleşme Sürecinde Kent ve Mimarlık Sempozyumu’nun ilk gün oturumları İTÜ Mimarlık Fakültesi‘nde gerçekleştirildi.


Küreselleşme Sürecinde Kent ve Mimarlık Sempozyumu İTÜ Taşkışla'da gerçekleştirildi. Etkinliğin bugün devam eden programı içerisinde “Küresel mimarlık pazarında yeni bir araç olarak dijital medya”, “Küreselleşme sürecinde yitirdiğimiz tarihi peyzajlar ve İstanbul” başlıklı sunumlar da yer alıyor.

Sempozyumun ilk gününde “Küreselleşme ve Kentleşme” başlığında tematik sunum yapılırken “İstanbul silüeti”nin satılığa çıkarılması bağlamında kentselleşme ve piyasalaşma süreçleri tartışıldı.

Etkinliğin açılışında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın, aynı zamanda bir mimar olan Topbaş’ın, 3. Köprü'nün inşası için her şeyi yapabileceği yönündeki ifadeleri İstanbul’un yağması olarak yorumlanırken 3. Köprü’nün yapım sürecinin savunulamayacağı belirtildi.


Tarihi Kızılay Binası’ndan Kızılay AVM’ye

Prof. Dr. Ruşen Keleş sunumunda sermayenin akışkan halinin kenti, tarihi, kültürü yıprattığını ifade ederek şu anda 2009’da “Kızılay AVM” olarak işletilmeye başlatılan Ankara’daki tarihi Kızılay Binası’nın alışveriş merkezine dönüştürülmesini üniversitelerin bakkal gibi açılmasıyla aynı zihniyet olduğunu belirtti. Toprağın üretilebilen, miktarı arttırılabilen bir meta olmadığını belirten Keleş kentlerin pazar yeri olarak görülmemesi gerektiğini vurguladı.


Prof. Dr. John Lovering ise gecekondulaşmanın 40’larda başlaması, 50 ve 60’larda geliştiğini, bir hükümet politikası olarak 80’de Özal ile birlikte uygulandığını, Erdoğan ile güçlendiğini ifade etti. Türkiye’nin ekonomik anlamdaki sorunlarını iyi perdelediğini belirten Lovering , Londra’daki medyanın Kahve Dünyası’nın Londra’da şubesini açmasından, Coca Cola’nın Türk Ceo’sunun olmasının ekonomik başarı olarak gösterilirken, Tarlabaşı’ndaki ya da sıradan bir insanın yaşadığı ekonomik sıkıntıların medyaya yansımadığını ifade etti.


Sermaye azmanı İstanbul’un dönüşümü

Mustafa Sönmez “ Küreselleşme ve İstanbul’un artan hegemonyası” başlığındaki sunumunda 80 öncesinde İstanbul’un ithal ikameci sistemin metropol konumunun değiştiğini ifade ederek Türkiye’nin bölgesinde, Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu ‘da uluslararası sermayenin karargahı konuma geldiğini belirtti. Sönmez İstanbul’un 80 öncesindeki azman sanayi kenti kimliğini 90’lara gelindiğinde sanayiden uzaklaşan daha çok hizmet sektöründen beslenen bir kimliğe dönüştüğünü ifade etti. İstanbul’u sanayi işçisi yerine kentin rantı üzerinden kar sağlayan bir şehir olarak tanımlayan Sönmez, kent rantı uğruna ülke kaynaklarının doğru kullanılmadığını, piyasa mantığının terk edilmesi gerektiğini belirtti. İdari reformlarla, vergi gelirlerinin hesaplanmasından söz söyleme, karar alma süreçlerine yerelin dahil olması gerektiğini ifade eden Sönmez sermaye odaklı bakış açısından koparak, insan odaklı paradigma kurmak gerektiğini belirtti.


“Konya Ovası’nda neden böyle bir kent inşa etmiyoruz”
 
İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi Anabilim Dalı- Siyaset ve Sosyal Bilimler Bölümü’nde dersler veren Doç. Dr. Hatice Kurtuluş “İstanbul’da Sınıfların Mekanda Yeniden ve Eşitsiz Dağılımı” başlıklı sunumunda İstanbul’a yönelik büyük bir hegemonya uygulandığını belirterek neden Konya Ovası’nda böyle bir kent inşa etmiyoruz? sorusundan hareketle kentin paylaşımını sosyal ölçeklerle ilişkili olarak yorumlamak gerektiğini ifade etti. Örnek olarak Almanya’nın 4 milyondan büyük kenti olmadığını buna karşın kuzeyde sanayi kentlerinin 750 bin, 1 milyon civarında nüfusa sahip olduğunu belirten Kurtuluş sanayisizleşmeyle beraber soylulaştırma sürecinin yeniden yapılandırıldığını ifade etti.


Mülkiyetin yeniden ve eşitsiz paylaşıldığını ifade eden Kurtuluş, kentsel gündelik yaşamın mekân ve sınıflar üzerinden yeniden tarifi, kentsel toprak ve haklara ilişkin erişim hakkının yeniden tanımlanması, mülkiyet odaklı hak mücadeleleri yerine herkesin kullanımına elverişli odaklı bir hak mücadelesi geliştirmenin önemini vurguladı. 1950 ve 1980 yılları arasında göçmen işgücünün barınmasının, sermayenin ucuz işgücü talebinin şekillendirdiği sınıfsal yer seçimi olduğunu, son dönemde ise kentsel mekânı genişletilmiş üretimin bir parçası olarak dönüştüren yeni liberal kentleşme politikalarının söz konusu olduğunu belirtti. Kentin çeperinde Mega projelerler, TOKİ ile yeni inşaat sermayesinin faaliyete geçtiğini söyleyerek Kurtköy, Ümraniye, Göktürk gibi arazilerde son göç edenlerin kent dışına yerleştiğini belirtti.


İlk 'kentsel dönüşüm' örneği: Bezirganbahçe

Yıldız Teknik Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde Doç. Dr. Asuman Türkün sunumunda Türkiye’deki ilk kentselleşme örneklerini paylaştı. İstanbul’da kentsel dönüşüm uygulamalarının ilk örneklerinden olan Bezirganbahçe’yi anlatan Türkün 1960’ların sonlarında yerleşime açılan Tozkoparan’ının kent içindeki yıkımlarda evlerini kaybetmiş ya da gecekonduda yaşamakta olan dar gelirli kesimler borçlandırılarak mahalleye yerleştirilmiş olduğunu ifade etti.


İstanbul’un 'Mega Projeleri'

Y. Müh. Mimar Mücella Yapıcı ”Küreselleşen İstanbul’un Mega Projeleri “ başlıklı sunumunda Dünya Bankası raporları, AB uyum yasaları, “Bölgesel Gelişim Planları ve Stratejileri”, 8. ve 9. Kalkınma Raporları gibi referanslarla “kentsel dönüşüm” ün anlamını ve sonuçlarını tartıştı.


İstanbul’un, “1990’lardan bu yana yerli ve yabancı finans sermayesinin yatırım yaptığı bir merkez olma özelliği taşıdığını belirterek tüm bu süreçleri örneklemeler ile sundu. İstanbul için söz konusu olan büyük mega projeler arasında Galataport, Haydarpaşa’nın bulunmasını, Marmaray projesinin Topkapı Sarayı surlarında çatlaklara yol açmasını ve Saray kompleksi içindeki İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi kapatılma riskini, yok edilen yeşil alan vadilerini, İstanbul Şişli Ayazağa (Seyrantepe) Konut, Turizm ve Ticaret ve Stadyum Kompleksi’nin aynı alana inşa edilme projesini, Ali Sami Yen stadının yanındaki Mecidiyeköy tarihi bira fabrikasının satışını, Cercle d'Orient binası kompleksindeki en eski yapı olan Emek Sineması’nın yıkılma gündemini, 1914 yılında, İstanbul’un ilk sinema salonu olarak inşa edilen ilk bina olan Majik Sineması’nın yerine Beyoğlu Belediyesi tarafından onaylanan 17 katlı otel ve ticaret merkezi projesini, tarihi Şan tiyatrosunun Şan City’e dönüşmesini diğer “kentsel dönüşüm” planları içerisinde değerlendirdi. Ve “bu gezegenin suyu, toprağı kime aittir” sorusu ile sunumunu sonlandırdı.

"Kentsel dönüşüm" projeleri altında kentin piyasalaşma süreçlerine tümüyle açılması trajik hayat hikâyeleri çıkarmaya devam ediyor. Sulukule, Tarlabaşı, Balat örnekleri ilk akla gelenler. Toplumun en yoksul kesimini etkileyen "kentsel dönüşüm" bu aileler için büyük kayıplar yaratırken, birçoğu evsiz ya da evsiz kalma tehlikesini hala yaşıyor.

(soL- Haber Merkezi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder