Siyaset

Önder: Siyasetle müzakere böyle mi olur?


24/03/2012


BDP İstanbul milletvekili ve Sırrı Süreyya Önder, Habertürk ekranlarında Basın Kulisi'ne konuk oldu. Gündemi değerlendiren Önder, hükümetin Kürt sorunundaki 'yeni yol haritası'nı yorumlarken BDP'ye dönük eleştirilere de yanıt verdi.
Hükümetin Kürt sorununda yeni stratejisi olmadığını vurgulayan Önder basına yansıyan planın tutarsız olduğunu söyledi. Başbakan'ın BDP'yi hedef alan açıklamalarını ve KCK operasyonlarında tutuklanan binlerce BDP'liyi hatırlatan Önder 'insan biraz tutarlı olur' dedi. "Adaylarımızı veto ettiler, vekilliğimizi çaldılar, 5 vekilimiz, belediye başkanlarımız ve binlerce yöneticimiz tutuklandı. Siyasetle müzakere böyle mi olur?" diye soran Sırrı Süreyya Önder BDP'ye dönük değerlendirmelerin dürüst olmadığını söyledi.


SİLAHLARI BİR HAFTADA SUSTURMAK MÜMKÜN

Kürt sorununda meselenin konuşarak çözüleceğini ve çözüm için bir takvim belirlenmesi gerektiğini kaydeden Önder, "Halen çözüm zemini kaybedilmiş değil. İhtiyacımız olan şey, Meclis'te akil insanların olduğu ya da seçilmişlerin olduğu bir komisyon kurarak çözüme dair ne yapılabileceğini tartışmak. Herkes meselenin bir ucundan tutmalı, çözüm bu kadar basit. Önce, 'Eşitiz, birlikte ne yapabiliriz'in zeminini sağlamak sonra bu kanı durdurmak... Bahar her yerde sevinçle karşılanıyor bizim elimiz yüreğimizde. 'Onunla görüşürüm, bununla görüşmem' demeye kimsenin hakkı yok. 'Barış diyenle görüşürüm' dersin, kim o çarka giriyorsa onunla görüşürsün. CHP, MHP, AKP, BDP ve diğer partiler bu meselede bir araya gelirlerse, savaşın dili daha fazla tahrip yapmadan bu meseleyi görüşürsek vallahi de billahi de bir haftada en azından mesele silahsız bir vaziyete getirilir" şeklinde konuştu.


"HİÇBİR ÖLÜMÜN BENDE HİYERAŞİSİ YOKTUR"

Programda Nihal Bengisu Karaca Önder'e, "Cizre'de hayatını kaybeden polisin cenazesine katılmayı düşünür müsünüz, böyle bir şey yaparsanız HDK ve BDP içinde dışlanır mısınız?" diye sordu.

Sırrı Süreyya Önder, Karaca'nın sorusuna verdiği yanıtta "onurum üzerine söylüyorum hiç bir beis görmem katılmayı isterim, hiç bir ölümün bende hiyerarşisi yoktur" dedi. Önder, "siyasetin asıl işi cenaze kaldırmak değil sorunları çözmektir" diyerek şehitler üzerinden duygu sömürüsü yapmaktansa sorumluluk almak gerektiğini söyledi:


"HALKLAR BİRBİRİNE DÜŞMAN OLAMAZ"

"Elbette katılmayı düşünürüm. Asla dışlanma söz konusu olamaz. Yüzüm ekşiyerek de değil onurum üzerine söylüyorum katılmak isterim. Daha önce katıldığım polis cenazesi de oldu. Ailemden bir kayıp olmuştu. Kürt sorunu nedeniyle asıl hacir olan Türkler'dir. Çünkü önüne Kürde düşman olmaktan başka bir alan tanımamış. Yoksa halklar birbirine düşman olamaz ama bunlar manüplasyonlardır. Şişli mitinginde bana da silah doğrulttular. Kişiye nişan alınarak atılan bir gaz bombası otobüsün içindeyken hemen yanımdaki arkadaşa vurdu. İyi biliyorum ki nişan alarak attılar başka türlü olması mümkün değil... Ama ben o polise de kızmıyorum. Çünkü bu sistemle ilgilidir.."



Bir Gün





Kapitalizmin gizli öznesi: 'Ben'

23/03/2012



Hırsız girdiği mahallede ev seçmez. Kapısını açık bulduğu eve girer. Ancak kapısı açık ev bulamazsa herhangi bir eve girmeye çalışır. AKP, 2002’de Türkiye genel seçimlerinden tek başına iktidarı alarak çıktığında sanırım hiçbirimiz iktidar partisinin kapıyı sonuna kadar açacağını tahmin etmemiştik. Kemalizmin kapitalizmle stratejik ortaklığına dayanan ‘vatan’ serüveni AKP’nin model ortaklığıyla başka bir form aldı. 10. yılında siyasi iktidarın açık bıraktığı kapıdan yüzlerce uluslararası şirket daha içeriye girdi. Hiçbir vergi yükünün getirilmediği bu şirketler, karşılarında esaslı bir muhalefet görmedikleri için toplumun yaşam alanlarına müdahale etmeyi başardı. Piyasayı yönetmeye inanmayan AKP, toplumu piyasa eliyle yönetmeye inandı. Zannediyorum ne Menderes ne de Özal, piyasa mekanizmasının önünde bu kadar tapınmadılar. AKP iktidarı ve lideri bununla da yetinmedi. Kendine Ortadoğu coğrafyasında bulunmaz bir rol biçti. İsrail’le kavga eder bir görüntüde Müslüman kitleleri arkasına alan lider ve partisi bölgede yaşayan halkları işaret ederek, kapitalistlere ‘bensiz buraya giremezsiniz’ dedi.
Türkiye’nin önemli bir bölümü sıcak paranın estirdiği rüzgârdan çok haz etmiş olacak ki kapitalistleşmeye ayak uyduruyor. Aslında kredi kartları ve çekler ‘patlıyor’, farklı sebeplerle alınmak zorunda hissedilen kredilerin geri ödemesi aksıyor. Bir önceki dönemde devletin yaşadığı krizden daha büyüğünü bugün yurttaş yaşıyor. Ama borçları yurttaşları arasında dağıtma eğiliminde bulunan her piyasacı iktidar gibi AKP de bu işin planlama ayağını çok iyi yönetiyor.


ÖNCE CEPLERE SONRA BEYİNLERE

Özellikle büyük kentlerde açık hava reklamcılığı büyük bir hızla gelişiyor. Kent merkezlerinde; binaların ‘önemli’ cepheleri reklamla giydiriliyor, sokak köşelerine ışıklı tabelalar yerleştiriliyor. Yazılı ve görsel basında reklam alanları çeşitlendiriliyor. Dizilerin içine reklam serpiştiriliyor, oyuncular sponsorlardan yatak ve hamburger alıyor. Müşterinin algıları yönetiliyor.
Banka çalışanlarına getirilen ‘yeni kredi kartı müşterisi’ kotası artırılıyor. Bankalar tarafından olur olmadık ücret kalemleri çıkartılarak tüketicinin cebinden parası çalınıyor. Çalışma saatleri ağırlaştırılıyor, çalışanların mesai kavramı iğdiş ediliyor. İşsiz sayısı arttıkça işverenin eli rahatlıyor. Asgari ücret olabildiğince aşağıda tutulurken orta sınıfların tüketici davranışları yönlendirilmeye çalışılıyor. Sigorta şirketleri müşteri kazanmak için saldırıyor. Acımasız bir rekabet ortalığı kasıp kavuruyor.
Sosyal medyada kullanıcıların eğilimleri veri tabanına dönüştürülüyor. Bu veri tabanları uluslararası şirketlere satılıyor. Şirketlerin ürün ve reklam stratejileri tüketicinin eğilimlerine göre hazırlanıyor. Facebook üzerinde kullanıcılar ‘sanal tarla’ ektikçe oyunun yaratıcıları milyonlarca dolar kazanıyor. Twitter’da aktivistlerin ‘tweetledikleri’ ile şirketlerin itibarları kurtarılıyor.
Gençlere, toplumdan sıyrılma hevesi empoze ediliyor. Girişimcilik, örnek olma, atılım yapma terimleri ‘yenilikçilik’ kavramının altına sokuluyor. Vahşi kapitalist olmak için risk alma teknikleri öğretiliyor. Konferanslar, paneller, seminerler daha çok ticaret için. Yurtdışından getirilen ‘uzmanlar’ piyasa mekanizmasının neresine eklemleneceğimizi hatırlatıyor. ‘Farklılık’ beyinlerden çıkartılıp ceplere sokulmaya çalışıldıkça bireyler aynılaşıyor.
Kanıksadığımız cümlelerde hep aynı terimler kullanılıyor; kariyer, maaş, kartvizit ve pozisyon. Sihirli kelimeler havada uçuştukça ne yapmakta olduğumuzu unutturuyor. Gerçeklik uzaklaştıkça algı katılaşıyor. Gündelik koşuşturma içerisinde ne yapmakta olduğunu unutan bireyi tavlamak kolaylaşıyor.

COPY-PASTE BİR YAŞAM
Mesai bitimine kadar yorulan birey için copy-paste bir yaşamdan daha kolayı olamaz. Uluslararası şirketler bunu biliyor. Bunca yorgunluğun ve hayat koşuşturmasının içinde çokça düşünmeden ve sorgulamadan; haliyle isyan etmeden yaşamak en iyisi. Zaten bir düzen zor kuruluyor. Hem ne var kaldırımı kapatan bir reklam tabelasının varlığında? Kafanızı kaldırıp bakmakta dahi zorlandığınız, üzeri reklamlarla giydirilmiş binaların camlarından içeri daha az güneş ışığı girdiğinde çok şey kaybetmiş olmazsınız. Dizi oyuncusu gerçek hayatında da yatak ve hamburger tüketmiyor mu sanki? Facebook’ta tarla ekip puan topladığınızda arkadaşınızı geçerek 20 saniyelik bir mutluluğa erişebiliyorsunuz, bunu gerçek hayatta yapmak ne zor bir bilseniz… 

KİŞİLİĞİNİ YOK SAYMA HALİ

Kapitalizm, cümlesini kurarken öznesini gizli tutar. Hepimiz o öznenin başlarda ‘ben’ olduğunu fark edemeyiz. Kapitalizmin gövdesine yaklaştıkça aynılaşan bir toplum ve farklılaşan bir miktar ‘ben’ vardır. Hiçbir zaman ‘biz’ dahi olamayacak ve hep ‘ben’ olarak kalacak bir miktar ‘ben’. Oradaki gizli özne, bir Kaybedenler Kulübü gecesinde anlatılır: “Bazı insanlar aile kurmaya önem verirler. Bazıları ise başka birtakım şeylere değer verirler. Bunlara değer verirken niye değer verdiğini düşünmez birey. Toplumun içinde erimiş olan birey. Toplum koleje girmeyi değer olarak sunduğu için artık o kişiliğini yok sayma halidir. Koleje girmek için yarışır. Üniversiteye girmek için yarışır. İyi bir işe girmek için yarışır. Güzel bir kadınla evlenmek için yarışır. Devamlı bir yarışma ve kazanma zorunluluğu...  Aslında kazanmak nedir ki? En büyük zaferi kazandığında bir Antonius olduğunu düşün. Paris’e geldiğini ve o takın altında olduğunu ve bütün insanların senin altında olduğunu düşün ve gücün en üstünde olduğunu. Yalnız kaldığın o anda ‘ne oldu be, şimdi ne olacak’ diyorsan kaybedensin sen. ”



EREN AKSOYOĞLU
twitter.com/erenaksoyoglu


Bir Gün





Fransa Meclisi Soykırım Yasası'nı kabul etti

 22.12.11

Fransa meclisi genel kurulu, Ermeni Soykırımının inkarını cezalandıran yasa teklifini kabul etti. 577 koltuklu Fransa Ulusal Meclisi’nde Türkiye saatiyle 10:30’da başlayan kritik oturum,   41 milletvekilinin katılımıyla başladı. Oylamaya yaklaşık 70 milletvekili katıldı. Fransa, 2001’de Ermeni soykırımını tanımıştı. Yasada yapılan değişiklikle, Yahudi Soykırımı’nın inkarı da yaptırım kapsamına alındı.

Tasarının yasalaşması için, tasarı metninin, meclisin bir üst kanadı olan senatodan da onay alması gerekiyor. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin bunu imzalayıp, resmi gazetede yayınlanmasının ardından yürürlüğe girecek.

Genel kurulda ilk olarak, yasa teklifini kaleme alan, iktidardaki Halk Hareketi Birliği’nin (UMP) Marsilya milletvekili Valerie Boyer söz aldı. Boyer, “Burada amacımız ilişkileri bozmak değil, Fransa vatandaşlarının korunması. Bazı ülkeler 1915 olaylarını inkar ederek suç işlediler. Cezasız kaldılar. 1914 yılındaki Ermenilerin üçte ikisi ya tehcir edildi ya da katledildi. Sizden destek bekliyorum” şeklinde konuştu. Fransız vekil konuşmasında, “Yasa teklifine tepki olarak Türkiye'nin diplomatik tehditlerinin kabul edilemez olduğunu, Türkiye'nin ekonomik yaptırım tehditlerinin Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliği (AB) kurallarına aykırı olduğunu” söyledi. Boyer, “Yasa teklifinin Türkiye’yi hedef almadığını ve AB uyum yasaları gereğiyle de gerekli olduğunu” ileri sürdü.

Oturumda toplam 17 vekil söz aldı. Boyer’in ardından söz alan milletvekillerinin büyük çoğunluğu tasarı hakkında olumlu konuştu. Vekiller arasında sadece Fransa-Türk Parlamenter Dostluk Grubu Başkanı Michel Diefenbacher tasarı aleyhinde görüş bildirdi.

Yasa teklifi oturumlarına katılım çok düşük olurken, karar çıkması için genel kurulda salt çoğunluk olması yeterli görüldü. Yani genel kurul salonunda bulunan vekiller arasında çoğunluğun sağlanması esas alındı.

DEĞİŞİKLİKLER REDDEDİLDİ

Meclisteki konuşmaların ardından, yasa teklifine ilişkin 10 değişiklik önergesi sunuldu. Değişiklik önergelerinden en önemlisi üniversitelerde görevli veya bilimsel çalışmalar yapanların müeyyidelerden muaf tutulmasını öngörüyor. Bir başka değişiklik önergesinde de parlamenterlerin tarihi konuda yasa yapamayacağı belirtilerek, bu türden yasaların meclisten geçmesinin ileride Ruanda, Kamboçya, Şatilla ve Sabra gibi diğer potansiyel konularda tartışmanın artmasına yol açacağı görüşü dile getirildi. Ancak değişiklik önergeleri kabul edilmedi.

Fransa’daki Ermeni lobisinin önemli isimlerinden ve tasarının altında imzası bulunan Patrick Deveciyan, “Türkiye’nin bize verecek dersi yok. Gerçek şu ki, Fransa sınırları içinde geçerli olacak ve yabancı ülkeleri değil Fransa’yı ilgilendiren bir kanun için buraya delegeler yolluyorlar veya bizi tehdit ediyorlar. Bu gösteriyor ki Türkiye hiç samimi değil” şeklinde konuştu.



YASA NE ANLAMA GELİYOR?

Yasa tasarısı, ‘Fransa’da varlığı yasayla kabul edilen Ermeni soykırımını inkar edenlere en fazla 1 yıla kadar hapis ve 45 bin avroya kadar para cezası verilmesini’ öngörüyor. Soykırımı inkar konusunda kamu davası açılamayacak. Ancak suçtan zarar gördüğünü ileri süren kişiler ya da dernekler dava açma yetkisine sahip olacak.

Yasaya göre, ikinci bir kişiyle konuyu tartışan her hangi bir kişiden, bunu bir panelde anlatan bir uzmana, konuyu araştıran bilim insanı ve tarihçilerden siyasetçilere ve bunu basın yoluyla yayan gazetecilere kadar, “Ermeni soykırımının olmadığını, hatta olması konusunda şüpheleri olduğunu” açıklayan herkes yargılanabilecek. Ancak yasanın nasıl uygulanacağı, yasa çıktıktan sonra ilgili bakanlık tarafından yayınlanacak yönetmelik ve genelgeler ile netlik kazanacak. Yasayla, 1881 tarihli Basın Yasası’na da atıfta bulunularak, inkârın basın yayın yoluyla yayınlanması da yasaklanıyor. Bu durumda medyada yer alabilecek “sözde soykırım” ifadesi Fransa’da suç teşkil edecek. Yayın kuruluşu da kanun karşısında sorumlu tutulacak. Ancak yargılama usulleri ve cezalar çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenecek.


PARLAMENTO ÖNÜNDE PROTESTO

Fransa parlamentosunda yasa tasarısı görüşülürken, çok sayıda Türkiyeli protesto gösterisi yaptı. Paris, Lyon, Strasbourg, Nantes ve Ruan kentlerinden gelen yaklaşık 5 bin kişi, Fransa Ulusal Meclisi’nin önünde Türkiye ve Fransız bayrakları ve inkar yasası teklifine karşı pankartlarla gösteri yaptı. Göstericiler, “Tarihi tarihçiler yazar, siyasetçiler değil”, “Düşünce özgürlüğü ihlal edilmesin” yazılı pankartlar taşıdı. Sabah saatlerinde de bir grup Ermeni, tasarı aleyhine eylem yaptı.

Bu arada Fransa Meclis Milletvekili Patrik Devecyan “Meclis binası önünde toplanan göstericiler Türk cemaatinin temsilcileri değil. Bu gösteri Türk Hükümeti tarafından organize edildi. Burada bulunan Türkiye hükümetidir… kendi ajanlarıyla, kendi bayraklarıyla” dedi.

(Evrensel)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder