Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasındaki "dindar gençlik" polemiği kamuoyunda tartışma yarattı. Erdoğan'ın saldırgan üslubu ile tartışmayı lehine çevirme gayreti ve kamuoyunun buraya odaklandırılması, gençliğin, iki ismin de gündemine girmeyen gerçek sorunlarının üzerinin örtülmesine sebep oluyor.
Başbakan Erdoğan’ın dün partisinin
Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda gençlik hakkında sarf ettiği
ayrıştırıcı ve hedef gösterici ifadeler kamuoyunda tartışma yarattı.
Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu’na yanıt vermek için popülist bir söylem ile “ateist
değil dindar bir gençlik” yetiştirmek istediklerini belirttiği açıklamalarının
gürültüsü altında asıl tartışılması gereken gerçeklerin gözlerden kaçırıldığı
görülüyor. Zira ülke gençliğinin tartışılması gereken, fakat ne Erdoğan ne de
Kılıçdaroğlu’nun ilgisini çekmeyi başaran asıl sorunları ise bambaşka…
“Dindar bir gençlik yetiştirmek istiyoruz”
Dün CHP grup toplantısında Kılıçdaroğlu'nun sarf ettiği sözlere cevap veren Erdoğan, "Benim dünkü konuşmamdan 'Türkiye'yi dindarlar, dinsizler' diye ayırdığını söylüyor. Önce şu kulakların duymaya alışsın... Benim ifademde dindarlar, dinsizler diye bir ifade yok. Dindar bir gençlik yetiştirme var. Bunu yine söylüyorum, bunun arkasındayım. Sayın Kılıçdaroğlu, sen bizden, muhafazakar demokrat parti kimliği sahibi Ak Parti'den, ateist bir nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsun? O belki senin işin olabilir, senin amacın olabilir. Ama bizim böyle bir amacımız yok. Biz muhafazakar ve demokrat, milletinin, vatanının değerlerine, ilkelerine, tarihten gelen ilkelerine sahip çıkan bir nesil yetiştireceğiz. Bunun için çalışıyoruz" dedi.
Başbakan Erdoğan’ın, her zamanki saldırgan ve
gerici üslubu ile tartışmayı istediği yere çekmeyi başardığı görülüyor. Ancak
ülke gençliğinin gerçek sorunları henüz ne Erdoğan ne de Kılıçdaroğlu’nun
gündemine girebildi. Dindar-ateist tartışması devam ededursun, bu popülist
söylemlerin üzerini örttüğü gerçekler kimse tarafından hatırlanmıyor. Buna göre
eğitimden, işsizliğe kadar birçok başlıkta ülke gençliğinin, en temel insani
ihtiyaçların bile yeterince karşılanmadığı görülüyor.
Eğitim, baştan sona problemlerle dolu
Evrensel eğitim normlarına göre okul öncesi eğitim bireyin gelişmesi açısından son derece önemli bir yere sahip. Ancak ülkemizde okul öncesi eğitimin birçok örnekte paralı olması yoksulların bu imkândan yararlanamamasına sebep oluyor. Hâlihazırda faaliyet gösteren yerlerin ise çoğu zaman sağlıksız koşulları içerdiği ve bilimsel eğitimden uzak, bir tür “çocuk oyalama yerleri” olarak şekillendiği görülüyor. Bu durum her iki koşulda da eğitime kötü bir başlangıç anlamına geliyor.
İlköğretim sürecinde de öğrencileri ve
ailelerini birçok sıkıntı bekliyor. Buna göre, yeterli derslik olmamasından
dolayı birleştirilmiş sınıf uygulamaları, yetersiz öğretmen sayısı yüzünden boş
geçen dersler, ders araç ve gereçlerinin eksikliği, okul yönetimlerinin
ailelerden istediği paralar, müfredat ile ilgili sıkıntılar, okul bulunmayan
yerlerde taşımalı eğitimden kaynaklı sorunlar gibi sıkıntılar hem aile hem de
öğrenciler için büyük zorluk oluşturmakta.
Liselerde de meslek veya diğer liseler
olmasına göre birçok başlıkta ilköğretimdekilere benzer sıkıntılar mevcut.
Bunlara ek olarak Üniversite sınavına hazırlık süreci ve bunun maliyeti gibi
her aileyi zorlayan bir takım ayrı sorun başlıkları da var. Meslek liseleri ise
yeterli nitelikte eğitim alamamaktan, zorunlu staj dönemlerinde sömürüye maruz
kalmaya kadar bir dizi sorunu barındırıyor. Sermayenin bu okullara müdahalesi
de buradaki gençleri potansiyel ucuz ve teknik eleman olarak yetiştirme
gayretinin bir sonucu.
Tüm bu sürecin sonunda bir üniversiteye
gelmeyi başaran gençleri ise yeni sıkıntılar ve zorluklar bekliyor. Her dönem
ödenen harç paraları, üniversitelerdeki akademik personel eksikliği ve sosyal
imkânsızlıklar, barınma sorunu gibi nitelik sorunları akla ilk gelen sorunlar.
Birçok öğrencinin okurken çalışmak zorunda kalması ve sağlanan burs
imkânlarının yetersizliği gibi sıkıntılarda öğrencilerin öğrenim yaşamını
güçleştiren etmenler arasında.
İş ve işsizlik hayatındaki sıkıntılar
Okuma imkanına sahip olmayan ya da eğitimini tamamladıktan sonra iş hayatına giren ya da giremeyen gençlerin durumu da hiç iç açıcı değil.
Gençler arasında işsizliğin çok ciddi sorun
olduğu biliniyor. İşe girme şansına sahip olanların ise çalışma koşulları
oldukça kötü. Özellikle gençlerin sigortasız, düşük ücretli, uzun çalışma
saatlerine sahip, insan sağlığına zarar verici koşulları içeren işlerde
çalışmak zorunda kaldığı biliniyor.
BM Kalkınma Programı’nın Türkiye’de 2008
İnsani Gelişme Raporuna göre, Türkiye genç işsiz oranında 177 ülke arasında 10.
sırada yer aldı. 15-19 yaş grubundaki 6,3 milyon gencin durumu iç karartıcı:
•1,6 milyon erkek ve 1,9 milyon kadın eğitime
devam etmiyor. Eğitime devam etmeyen genç erkeklerin yüzde 61’i, kadınların
yüzde 72’si en fazla ilköğretimi bitirebilmiş.
•Bu gençlerin bir kısmı işgücüne katılıyor.
İşgücüne katılan gençler olumsuz koşullarla karşı karşıya. Çoğu herhangi bir
sosyal güvenlik sisteminde kayıtlı olmadan haftada 40 saat veya daha fazla
çalışıyor. Her 100 gencin 17’si işsiz. Sanayi, hizmet ve inşaat sektörlerinde
çalışan her dört gençten üçü kayıt dışı.
•15-19 yaş grubunda iki milyon genç, 600 bin
erkek ve 1,4 milyon kadın ne okula gidiyor, ne çalışıyor ne de iş arıyor.
•Türkiye’de 15-19 yaş grubunda işgücüne
katılan 1,7 milyon genç var. Bu gençlerin yaklaşık 200 bini hem çalışıyor hem
okuyor.
•Okulu terk etmiş erkeklerin yüzde 72’si,
kadınların yüzde 26’sı çalışıyor ya da iş arıyor.
•İşgücüne katılan gençler sayısı 1,4 milyon.
Bunların yüzde 82’si herhangi bir sosyal sigorta sistemine kayıtlı bulunmuyor.
•Tarımda çalışan gençler genelde aile işinde
çalışıyorlar. Dolayısıyla kayıtlı olmayanların oranı çok yüksek (yüzde 99).
Veriler Yasemin Sungur Gelişim Enstitüsü’nün
sitesinden alınmıştır.
Erdoğan bu nedenle "dindar gençlik"
istiyor
Türkiye gençliğinin durumu göz önüne alındığında, gençliğin yaşadığı ağır sorunlara rağmen düzene bağlı, itaatkar ve kanaatkar bir kitle olması için muhafazakarlaştırılmak isteniyor. Gençlerin çok büyük bölümünün herhangi bir geleceğinin bulunmadığı ülkemizde, dindarlaşma bir "kurtuluş umudu" ve düzene ayak uydurma biçimi olarak işlev kazanıyor. Cemaat ve tarikat ağlarının inanılmaz boyutlara ulaştığı ülkemizde, ancak bu şebekeler içerisinde yer alan gençlerin iyi bir eğitim almasının ve iş bulmasının olanaklı olabileceği görüşü yaygınlık kazanmış durumda. Dolayısıyla muhafazakarlaştırma, içinde yaşadığı koşullara ve ait olduğu ya da olacağı sosyal sınıfa yabancılaşmış, kendini kurtarma hesabıyla hareket eden bir gençlik yaratma operasyonu olarak karşımıza çıkıyor.
(soL -Haber Merkezi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder