TBMM Başkanı 21 bin demokratik kitle örgütünün görüşüne başvurduğunu belirtmektedir ki bunlardan bir tanesi de Türk Tabipleri Birliği’dir. Kanun hükmünde kararname ile TTB’nin kamu ve birey yararına çalışması görevini kaldıran hükümetin, sağlık hakkına ne kadar yer vereceği de kuşkuludur.
Prof.Dr. A.Özdemir AKTAN Türk Tabipleri Birliği 2. Başkanı
1961 Anayasası’nda sağlık hakkı madde 49 tarafından düzenlenmekte ve “Devlet, herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlamakla ödevlidir. Devlet, yoksul veya dargelirli ailelerin sağlık şartlarına uygun konut ihtiyaçlarını karşılayıcı tedbirleri alır” denilmektedir. Bu anayasada devlet, sağlıklı olmayı sağlamakla görevlendirilmektedir. 1982 Anayasası’nda ise ilgili madde “Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi arttırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir” şeklinde düzenlenmiştir. 1982 Anayasası’nda sağlığı sağlamak devletin bir görevi olmaktan çıkarılmakta ve devlet düzenleyici bir konuma getirilmektedir. Geçen yıllar içinde toplumun sağlık hakkında önemli bir geri gidiş olduğu, bu düzenlemelerde de görülmektedir. Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde yapılan sağlığın özelleştirilmesi projesi de 1982 Anayasası’ndaki bu değişiklik ile sağlanabilmiştir. Özelleştirilen sağlık sisteminde yoksulların sağlığa ulaşmasının daha da zorlaşacağı açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti sağlık konusunda birçok uluslararası belgeye imza koyarak bu alanda yükümlülükler altına girmiştir. Alma Ata Uluslararası Temel Sağlık Hizmetleri Konferansı (1978) sonunda imzalanan bildirgede sağlığın toplumsal bir olgu olduğu, toplum sağlığının korunması ve iyileştirilmesinin temel amaç olduğu ve devletin temel sağlık hizmetleri ile yüklenmesi gereken görevleri belirlenmiştir. Sağlığın sağlanması ve korunması için eğitim, uygun beslenme ve barınma koşulları, yeterli temiz içme suyunun sağlanması gibi konular da koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri gibi görevler arasında tanımlanmıştır. Bu ve benzer bildirgelerde sağlığın temel bir insan hakkı olduğu vurgusu yapılmaktadır.
Avrupa Sosyal Şartı (Avrupa Sosyal Haklar Sözleşmesi) 18 Ekim 1961’de Torino’da imzalanmış ve 26 Şubat 1965 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye sözleşmeyi 1961 yılında imzalamış ve 1989’da onaylamıştır. 11. madde, “Herkes ulaşılabilecek en yüksek sağlık düzeyinden yararlanmasını mümkün kılan her türlü önlemlerden faydalanma hakkına sahiptir” demektedir. Sağlığın korunmasının doğrudan veya kamusal/özel örgütlerle işbirliği ile sağlanması taahhüt altına alınmıştır. Aynı sözleşmede yeterli olanağı olamayanların ve sağlığa ulaşamayanların sağlık hakkının korunmasını da devletlere görev olarak vermiştir. Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile birlikte yorumlanmaktadır. Bu nedenle de Avrupa Konseyi Fransa’nın yasal olmayan yabancılara sağlık hakkını sağlamamasını uygun görmemiş, Yunanistan’ın “eldeki en iyi olanakların” kullanıldığı ancak yeterli olmadığı savunmasını da sözleşmeye aykırı bulmuştur. Dünya Sağlık Örgütü sağlığı bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik hali olarak tanımlamaktadır. Bireylerin ve toplulukların haklarına saygı gösterilmeyen, demokrasinin yerleşmediği, özgürlüklerin yok sayıldığı, kullanılmadığı toplumlarda sağlıktan söz etmek mümkün değildir. Yaşanılan toplumda açlıktan, hastalıktan veya savaştan ölen insanların varlığında sağlıktan söz edilemez. İnsanların kolaylıkla hapsedildiği toplumlarda adalet duygusunun kaybı da sağlığın bütünlüğünü yok etmektedir.
Yapılması planlanan yeni anayasada sağlık hakkının “sosyal devlet” anlayışına uygun olması gerekmektedir. Ayrıca sağlığın temel bir insan hakkı olduğu da vurgulanmalıdır. Sağlık hakkının belirlenmesinde imzalanmış olan uluslararası sözleşmelere de sadık kalınmalıdır.
Daha demokratik ve insan haklarına saygılı bir toplum yaratmak üzere Siyasi Partiler ve Seçim kanunlarında uygun değişikliklerle daha katılımcı, çoksesli, genel başkan güdümünde olmayan bir TBMM yaratılmalıdır. Seçim barajı kaldırılmalı veya en azından düşürülmelidir. Daha demokratik ve insan haklarına saygılı bir toplumda daha sağlıklı bireylerin olacağı akıldan çıkarılmamalıdır.
Temel sağlık hizmetleri devletin bir görevi olarak anayasa koruması altında olmalıdır. Sağlığın vazgeçilmezleri olan barınma, beslenme, çevre kirliliğinin önlenmesi, doğal hayatın korunması, insancıl çalışma ortamı, sosyal güvence gibi sağlığın sosyal belirleyicileri devletin asli görevleri olarak tanımlanmalıdır.
Devletin koruyucu sağlık hizmetlerini önceleyen, herkesin ulaşabileceği, nitelikli bir sağlık hizmeti sunma ödevine sahip olduğu anayasa metni içinde yer almalıdır. Devlet herkese ücretsiz, nitelikli ve ulaşılabilir bir sağlık hizmeti vermekle yükümlü olmalıdır.
Sağlık hizmetleri kamu çalışanları tarafından verilmeli ve giderleri genel bütçeden karşılanmalıdır. Bir kamu hizmeti olan sağlık hizmetlerinin ağırlıklı olarak kamu kuruluşları tarafından verilmesi sağlanmalıdır. Kamu hizmeti vermekte olan sağlık çalışanlarının iş güvenceleri ve sosyal hakları anayasal güvence altına alınmalıdır.
Yeni anayasa yapımında toplumun tüm kesimlerinin görüşü alınarak yola çıkılacağı her fırsatta belirtilmekle birlikte bu konuda ne kadar samimi olunduğu tartışmalıdır. Barış ve demokrasinin inşasına tehdit niteliği taşıyan çatışma ortamı, basın özgürlüğüne yönelik müdahaleler, yaygın tutuklamalar, gözaltılar, seçilmiş milletvekillerinin hâlâ cezaevinde bulunması, emeğin haklarına saldırı niteliği taşıyan düzenlemeler, doğanın ve kültürlerin tahribatına yönelik girişimler gibi konularda hükümetin olumlu adımlar atması demokratik bir anayasa hazırlığı açısından test niteliği taşımaktadır.
TBMM Başkanı 21 bin demokratik kitle örgütünün görüşüne başvurduğunu belirtmektedir ki bunlardan bir tanesi de Türk Tabipleri Birliği’dir. Kanun hükmünde kararname ile TTB’nin kamu ve birey yararına çalışması görevini kaldıran hükümetin, sağlık hakkına ne kadar yer vereceği de kuşkuludur. Çalışanların sosyal haklarının her gün azaltıldığı bir ortamda emeğe saygılı, barışçı ve özgür bir ortam yaratacak bir anayasa tüm kesimlerin özlemidir.
Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder