Göçmen kadın işçilerle buluştuk. Onlara ülkelerine gittiklerinde 90 gün geri dönememe zorluğu getiren düzenlemeyi anlatıp ne düşündüklerini soracaktık. Hiç gidemiyorlarmış, bunu öğrendik
Başbakan
Erdoğan “Vatandaş olmayan 100 bin Ermeni için hadi memleketinize diyebilirim”
dedikten hemen sonra ilgili kanunda değişiklik yapıldı. Yabancıların Türkiye’de
İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun’da yapılan değişikliklere göre, göçmenler
Türkiye’den çıktıktan sonra 90 gün ülkeye geri gelemeyecek. Böylece Türkiye’de
çalışan göçmenler işlerini kaybetme tehlikesiyle karşılaşacaklar. Eğer
işverenleri, çalışmaya devam etmelerini isterse, sigorta yaptıracak ve en az
1330 TL maaş verecek.
Göçmenlerin bu yasayla ilgili ne düşündüklerini sormak için İstanbul’da göçmenlerin buluşma noktası olan bir Ermeni Kilisesi’ne gittik. Gördük ki oradakiler ülkelerine zaten neredeyse hiç gitmiyorlar. Yasadan da haberleri yok. Kendi dar çevrelerinde hayatlarını devam ettiriyorlar. Yorgun argın evlerine geliyor, yemek yiyip yatıyorlar. Değil Ermenistan’a gitmek, kentte gezmeye çıkacak vakitleri yok.
Gittiğimiz kilise aynı zamanda Ermeni çocukların eğitim gördüğü bir okul. Onlara ders veren öğretmenler de akşam işleri bitince onları almaya gelen aileleri de kaçak çalışıyor. Çocukların birçoğunun Türkiye’de doğdukları için kimlikleri bile yok.
‘Kocam burada...'
Konuştuğumuz kadınlardan biri çocukların temizliğiyle ilgileniyor. Yasa düzenlemesini sorduk. Haberdar değilmiş. Bize tam güvenemediğinden sıkıntılarını anlatmak istemiyor, “Kaçak çalışıyorum ama normal çalışıyorum” diyor.
Ailesi Ermenistan’da yaşıyormuş ama sadece bir kere gitmiş. Neden gitmediğini sorunca “Kocam burada, kaynanam burada, gerek yok gitmeme” diyor.
7 yıldır Türkiye’de yaşayan anasınıfı öğretmeni, sorularımıza daha rahat yanıt veriyor. Türkiye’de kocası, çocukları ve annesiyle birlikte kalıyor. Dil bilmeden, yol bilmeden kiralık ev aradıklarını, ilk geldiklerinde çok zorluk çektiklerini anlatıyor. Altı senedir aynı evde kalıyorlar, “Allah’a şükür bizim ev sahipleri hep iyi adamlar çıktılar” diyor.
İlk çocuğunu Ermenistan’da doğurduğu için onun bir kimliği var. Ama kızı Türkiye’de doğmuş, Ermenistan’a da gidemediklerinden ona bir kimlik çıkaramamışlar. Kimliği sadece memlekete gitmek için gerekli bir belge gibi tarif ediyor. Bir gün gidecek olurlarsa, başkaları nasıl yaptıysa öyle çıkaracaklarını söylüyor.
Annesi neredeyse tüm göçmen kadınlar gibi ev işçisi. 55 yaşında çalışmaya devam ediyor. Öğretmen, annesinin iş yerinde yaşadıklarını konuşmaya fırsatlarının olmadığını söylüyor. Ama eve geldiğinde annesinin ayakları şiş oluyormuş ve çok sık hastalanmaya başlamış. Onun da Ermenistan’da yaşlı bir annesi ve bir oğlu varmış. Onlara bakabilmek için çalışmaya devam etmek zorundaymış. Annesi de Ermenistan’a yalnızca bir kez o da bazı resmi işleri halletmek için gidebilmiş.
Anne, ayda 700 dolar kazanıyormuş. Yani yasadaki değişikliğin uygulanabilir yanı yok. En kıdemli ev işçisine dahi işverenin 1330 TL verip artı sigorta yapması mümkün görünmüyor. Kendisi ise akşamları eve çok yorgun gidiyormuş, yemek ve ev işlerini yapıyormuş, çocukların dersleriyle ilgileniyormuş, onları uyutuyormuş. Hayatı böyle geçip gidiyormuş. Kocasının da kendisine yardım ettiğini söylüyor, çocukları parka götürmek, gezdirmek onun göreviymiş. “Ama tüm ev işi sizde?” diye sorunca, “O yemek yapacağım dese, kimse yemez, biliyor” diye espri yapıyor.
Genel müdür olacak halimiz yok
Kocası bir ayakkabı fabrikasında işçi olarak çalışıyor. “Neden göçmen kadınlar yalnızca ev işlerinde çalışırken, erkekler çeşitli işlerde çalışabiliyor?” diye sorduk. Erkeklerin fabrikalarda ve Kapalıçarşı’daki dükkanlarda çalıştığını anlatıyor. “Kadınların dışarıda olmasını istemiyorlar” diyor. Açıklamasını da kendisi yapıyor: “Çünkü kadınlar evde daha güvenli olabiliyor. Ben de burada olmasaydım, dışarıda çalışmazdım. Eşim de izin vermezdi.” Neşeli bir kadın. Diyor ki “Zaten kaçak çalışıyoruz, genel müdür olacak halimiz yok.”
Sohbetimiz sona ererken çocuklardan birini almaya gelen anneye, bizim sorularımıza yanıt verebilmesi için Türkçe bilip bilmediğini soruyor. “Dışarıda çalışıyor, Türkçe bilir diye düşündüm ama bilmediğini söylüyor. Çekindi herhalde” diyerek gülüyor.
Göçmenlerin bu yasayla ilgili ne düşündüklerini sormak için İstanbul’da göçmenlerin buluşma noktası olan bir Ermeni Kilisesi’ne gittik. Gördük ki oradakiler ülkelerine zaten neredeyse hiç gitmiyorlar. Yasadan da haberleri yok. Kendi dar çevrelerinde hayatlarını devam ettiriyorlar. Yorgun argın evlerine geliyor, yemek yiyip yatıyorlar. Değil Ermenistan’a gitmek, kentte gezmeye çıkacak vakitleri yok.
Gittiğimiz kilise aynı zamanda Ermeni çocukların eğitim gördüğü bir okul. Onlara ders veren öğretmenler de akşam işleri bitince onları almaya gelen aileleri de kaçak çalışıyor. Çocukların birçoğunun Türkiye’de doğdukları için kimlikleri bile yok.
‘Kocam burada...'
Konuştuğumuz kadınlardan biri çocukların temizliğiyle ilgileniyor. Yasa düzenlemesini sorduk. Haberdar değilmiş. Bize tam güvenemediğinden sıkıntılarını anlatmak istemiyor, “Kaçak çalışıyorum ama normal çalışıyorum” diyor.
Ailesi Ermenistan’da yaşıyormuş ama sadece bir kere gitmiş. Neden gitmediğini sorunca “Kocam burada, kaynanam burada, gerek yok gitmeme” diyor.
7 yıldır Türkiye’de yaşayan anasınıfı öğretmeni, sorularımıza daha rahat yanıt veriyor. Türkiye’de kocası, çocukları ve annesiyle birlikte kalıyor. Dil bilmeden, yol bilmeden kiralık ev aradıklarını, ilk geldiklerinde çok zorluk çektiklerini anlatıyor. Altı senedir aynı evde kalıyorlar, “Allah’a şükür bizim ev sahipleri hep iyi adamlar çıktılar” diyor.
İlk çocuğunu Ermenistan’da doğurduğu için onun bir kimliği var. Ama kızı Türkiye’de doğmuş, Ermenistan’a da gidemediklerinden ona bir kimlik çıkaramamışlar. Kimliği sadece memlekete gitmek için gerekli bir belge gibi tarif ediyor. Bir gün gidecek olurlarsa, başkaları nasıl yaptıysa öyle çıkaracaklarını söylüyor.
Annesi neredeyse tüm göçmen kadınlar gibi ev işçisi. 55 yaşında çalışmaya devam ediyor. Öğretmen, annesinin iş yerinde yaşadıklarını konuşmaya fırsatlarının olmadığını söylüyor. Ama eve geldiğinde annesinin ayakları şiş oluyormuş ve çok sık hastalanmaya başlamış. Onun da Ermenistan’da yaşlı bir annesi ve bir oğlu varmış. Onlara bakabilmek için çalışmaya devam etmek zorundaymış. Annesi de Ermenistan’a yalnızca bir kez o da bazı resmi işleri halletmek için gidebilmiş.
Anne, ayda 700 dolar kazanıyormuş. Yani yasadaki değişikliğin uygulanabilir yanı yok. En kıdemli ev işçisine dahi işverenin 1330 TL verip artı sigorta yapması mümkün görünmüyor. Kendisi ise akşamları eve çok yorgun gidiyormuş, yemek ve ev işlerini yapıyormuş, çocukların dersleriyle ilgileniyormuş, onları uyutuyormuş. Hayatı böyle geçip gidiyormuş. Kocasının da kendisine yardım ettiğini söylüyor, çocukları parka götürmek, gezdirmek onun göreviymiş. “Ama tüm ev işi sizde?” diye sorunca, “O yemek yapacağım dese, kimse yemez, biliyor” diye espri yapıyor.
Genel müdür olacak halimiz yok
Kocası bir ayakkabı fabrikasında işçi olarak çalışıyor. “Neden göçmen kadınlar yalnızca ev işlerinde çalışırken, erkekler çeşitli işlerde çalışabiliyor?” diye sorduk. Erkeklerin fabrikalarda ve Kapalıçarşı’daki dükkanlarda çalıştığını anlatıyor. “Kadınların dışarıda olmasını istemiyorlar” diyor. Açıklamasını da kendisi yapıyor: “Çünkü kadınlar evde daha güvenli olabiliyor. Ben de burada olmasaydım, dışarıda çalışmazdım. Eşim de izin vermezdi.” Neşeli bir kadın. Diyor ki “Zaten kaçak çalışıyoruz, genel müdür olacak halimiz yok.”
Sohbetimiz sona ererken çocuklardan birini almaya gelen anneye, bizim sorularımıza yanıt verebilmesi için Türkçe bilip bilmediğini soruyor. “Dışarıda çalışıyor, Türkçe bilir diye düşündüm ama bilmediğini söylüyor. Çekindi herhalde” diyerek gülüyor.
Sendika.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder