Kadın ve erkek karşıt gruplar olarak eşit değil birbirinin aynı olmaya başladı. Günümüz toplumu bireysel olmayan eşitlik idealini öneriyor. Çünkü sorun çıkarmadan çalışan, seri halde üretim yaparken tamamen birbirine benzeyen insan atomlarına ihtiyaç duyuluyor.
Frankfurt Okulu düşünürlerinden Erich Fromm yarım
asır önce kaleme aldığı "Sevme Sanatı" adlı eserinde eşitlik
meselesine ışık tuttuğu bölümde şöyle diyor:
"Günümüzde eşitlik 'bir olmak' değil 'aynı olmak'
anlamına geliyor. Tekdüze soyutlamalar söz konusudur, yani aynı işlerde çalışan
aynı biçimde eğlenen, aynı gazeteleri okuyan, aynı şeyleri düşünüp aynı şeyleri
hisseden insanlar. Bu bağlamda genelde ilerlememizin kanıtı olarak gösterilen,
örneğin kadın erkek eşitliği gibi kazanımlara kuşkuyla yaklaşmak gerekir.
Kadınların eşitliğine karşı olmadığımı özellikle vurgulamam gerekmiyor sanırım;
ama eşitlik eğiliminin olumlu yönleri bizi yanıltmamalıdır, burada söz konusu
olan ayrımların yok edilmek istenmesidir. Eşitliğin bedeli şu olmuştur: Kadın
ve erkek eşittir, çünkü kadını erkekten ayıran farklar yoktur artık. Aydınlanma
felsefesindeki 'ruhun cinsiyeti yoktur' tezi, günümüzde yaygın görüş
olmuştur.(...)
Artık kadın ve erkek karşıt gruplar olarak eşit değil
birbirinin aynı olmaya başlamıştır. Günümüz toplumu bireysel olmayan eşitlik
idealini önermektedir. Çünkü zahmetsizce, sorun çıkarmadan çalışan, seri halde
üretim yaparken tamamen birbirine benzeyen insan atomlarına ihtiyaç
duymaktadır. Bu insanların aynı emirleri yerine getirip yine de kendi
gönüllerine göre davranmaları istenir. Günümüz seri üretimi nasıl ürünlerin
standartlaşmasını zorunlu kılıyorsa, toplumsal süreç de insanların tek tip
olmasını ister ve bu standartlaşmaya da 'eşitlik' adı verilir."
İş dünyasının 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vasıtasıyla
"cinsiyet eşitliği" adı altındaki söylemleri de işte tam Fromm'un
sözünü ettiği; aslında düzenin dişlilerinin arasına sıkıştırılan bir varlıktan,
tek tipleştirilmiş insandan bahsediyor.
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 7 Mart'ta New
York'ta düzenlenen "İş Dünyasında Sürdürülebilirlik İçin Cinsiyet
Eşitliği" konulu konferansın açılış konuşmasını Sabancı Holding Yönetim
Kurulu Başkanı Güler Sabancı yaptı.
Konuşmasının bir bölümünde "İş dünyasında cinsiyet
eşitliği, şirketlerin rekabet becerileri ve mali performansını
iyileştirecektir. Bu nedenle cinsiyet eşitliği bir zorunluluk değil, doğal bir
haktır. Eşit fırsatlar sunan bir işyeri oluşturmak, sektörde liderlik açısından
bakıldığında da şirketler için önemlidir. (...) İşyerinde daha fazla kadın
istihdam etmek, işyerinde yaratılan atmosfer açısından da daha makul bir ortam
oluşmasını sağlar"demişti.
İşyerinde yaratılan atmosferin makul ortamına kadının
katkısı vurgusu da büyük ihtimalle erkeğin kendini o sömürü düzeni içerisinde
yalnız hissetmemesi ve bir özne değil nesne olarak o "atmosfere"
yaptığı katkı ile ilgili olsa gerek. Ayrıca ne de olsa iş dünyası için herkes
eşit... Kadın-erkek ayrımı olmaksızın herkes kapitalizmin çarklarının arasında
kendisine ayrılan yerde görevini yapmalı. Bazen özne, bazen nesne olarak...
Aynı konferansta BM Sekreteri Ban Ki-Mun'un yaptığı
konuşmada da içerik aynı idi: "Kadınların olmadığı iş dünyasında başarıya
ulaşılamaz. Özel sektörün ekonomiye büyük katkısı var. Girişimcilerin, küçük ve
orta büyüklükte iş kurmaları çok önemli. Bunlar olmadan ekonomide istenilen
seviye gelinemez. Ama kadın dünyasını bu işlere sokmazsak başarıya
ulaşılmaz."
Avrupa Parlamentosu'nun 2012 temasının da "Eşit
Değerde İş İçin Eşit Ücret" olduğunu özellikle hatırlamakta fayda var.
Geçtiğimiz hafta "Teknolojide Kadın Hareketi"
projesinde yapılan konuşmalar da toplumsal cinsiyet eşitliği kavramından iş
dünyasının çıkarımlarını özetliyor. Örnek vermek gerekirse Vodafone CEO'su Serpil
Timuray "Toplumsal cinsiyet eşitliğinin bugünün ekonomisinin
vazgeçilmez koşulu" olduğunu belirtmiş.
Bugünün ekonomisinin; sanayi devriminden bu yana üretim
araçları ellerinden alınmış, ürettiği mala yabancılaştırılan ve yine ürettiği
malın tüketicisi haline getirilen, her türlü endüstrinin "meta
fetişisti" homojenleştirilmiş bir kitleye dayandığı su getirmez bir
gerçek.
Gila Benmayor'un 8 Mart nedeniyle köşesinde paylaştığı
istatistiki bilgilere göre de Türkiye'nin iki büyük holdinginin kadın çalışan
oranı ortalama yüzde 45.
Benmayor'un aynı yazısında Kadın Adayları Destekleme
Derneği'nin de (Ka-Der) ilettiği veriler de mevcut. Buna göre ise;
2011 seçimlerinde meclisteki kadın milletvekili oranı
yüzde 14,5 ve hükümetteki 26 bakanlıktan sadece 1 tanesi kadınlarda
81 validen 1'i, 2 bin 924 belediye başkanından 26'sı
103 rektörden 5'i, 185 büyükelçiden 21'i kadın
26 müsteşar arasında ise kadın yok
Medya Takip Merkezi'nin (MTM) "2011 Yılında Medyada Kadın" araştırmasına göre, içinde
"kadın" kelimesi geçen haberlere bakıldığında;
Kadın hakları: 2 bin 415,
Kadın istihdamı ise 5 bin171 kez haber/yazı olarak
medyada yer almış.
Üretim ve tüketim dengesinin üzerinde oturan ve emek
gücüne dayanan kapitalizm ve temsilcileri için eşitlik, değil pratikte öğreti
de dahi mümkün değil iken; küreselleşme kisvesiyle gerçekleştirilen, az
gelişmiş-gelişmemiş ülkelerin hammadde ve emek sömürüsünün-paylaşımının alt
başlıklarından birinin de cinsiyet eşitliği adı altında, kadının da iş gücünün
çokuluslu şirketlerin emrine verilmesinin alt metinleri değil mi bu söylemler,
başlıklar, istatistikler?
Bu durumda Fromm'un dediği gibi genelde ilerlememizin
kanıtı olarak gösterilen, kadın erkek eşitliği gibi kazanımlara kuşkuyla
yaklaşmak gerekmiyor mu?
Özellikle bu kazanımlar yurtiçi ve yurtdışı hegemonik
güçler tarafından destekleniyorsa. Zira; bireysel olmayan eşitlik ideali,
kurulu olan düzene kitlenin rıza göstermesi ve bu düzenin dışına çıkarılmaması
idealidir de aynı zamanda.
İşte bu yüzden, küreselleşme adı altında artık yeryüzünü
daha rahat dolaşan emperyalist ve kapitalist ekonomik sistemin temasının
"gelirin eşit dağılımı" değil "eşit işe eşit ücret" olması
Frankfurt Ekolü'nün eleştirel bakış açısını bir kez daha teyit ediyor.
* Fromm, Erich. Sevme Sanatı (birinci baskı) Çev.Özden
Saatçi-Karadana, İlya yayınevi.
BİA Haber Merkezi - İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder