Sosyalistlerin Meclisi Beşinci Toplantısı Ankara Üniversitesi 50. Yıl Amfisi’nde gerçekleştirildi.
Sosyalistlerin Meclisi Beşinci Toplantısı 12 Mayıs tarihinde Ankara Üniversitesi 50 yıl Amfisi’nde gerçekleştirildi. Konuşmacıların iki oturum süren sunumlarının ardından meclis üyeleri sunumlar üzerine tartıştılar.
Metin Çulhaoğlu İkinci Cumhuriyet’in zaaflarına değinirken, Korkut Boratav AKP’nin istikrarının geleceğini tartıştı. Aydemir Güler 2012 1 Mayıs’ını yorumlarken Erhan Nalçacı Suriye izlenimlerini aktardı. Handan Tunç ise Van Depremi komisyonu etkinliklerinden bahsetti. Bu iki oturumun ardından meclis dört ayrı atölye çalışması için bölündü.
Çulhaoğlu: “Toplumsal muhalefet AKP’yi geriletecek”
Metin Çulhaoğlu, “İkinci Cumhuriyet’te bugünkü zaaflar” başlıklı konuşmasında, egemen iktidar bloğunun nasıl erozyona uğrayabileceğini konusuna değindi. İktidar bloğunun kendi içerisindeki anlaşmazlıklar ve çatlaklar ya da toplumsal muhalefet yoluyla erozyona uğrayabileceğini belirten Çulhaoğlu, önceki dönemlerde inişe geçen iktidarlara bakıldığında erozyonun başat aktörünün iktidar bloğunun kendi arasındaki sürtüşmeler olduğunu belirtti.
AKP’nin kendi içerisindeki çatlaklar nedeniyle inişe geçeceğini peşin olarak iddia edemeyeceğini belirten Çulhaoğlu, “ama bugün bir erozyon olacaksa başat faktörün, bloğun kendi içindeki çatlak, anlaşmazlıklar olacağını düşünüyorum ” şeklinde konuşurken, toplumsal muhalefet ve çatlakların birbirinden yalıtık olmadığını ekledi.
AKP karşıtı toplumsal muhalefetin son dönemde canlanmakla birlikte henüz toplumsallaşarak etki alanını genişletemediğini belirten Çulhaoğlu, şu anda düzenin güç odaklarının AKP’yi gözden çıkartacak noktaya geldiğini düşünmediğini söyledi.
AKP’nin yavaş yavaş ortalama ortalama vatandaşı kapsamaktan çok radikal İslam’a yöneleceğini iddia eden Çulhaoğlu, AKP’deki böyle bir evrilişin toplumsal muhalefetin geniş kesimlere yayılmasına neden olabileceğini belirtti. Suriye konusunda atılacak fevri adımların iktidarı yıpratabileceğini belirten Çulhaoğlu, Anayasa ve diğer önemli gündemlerde de AKP’nin gerilim politikasını sürdüreceğini belirtti.
AKP’nin ilk kez kendi militan işçi sınıfını yaratacağını belirten Çulhaoğlu, sendika dolayımının ötesinde işçi sınıfı üzerinde vurucu güç yaratma çabalarına işaret etti.
Konuşmasının bitiminde AKP’nin gerilemesi için iktidar bloğunun kendi içerisinde sürtüşmesi ve toplumsal muhalefetin geniş çevrelere yayılması faktörlerine tekrar değinen Çulhaoğlu, ikinci faktörün geriden gelmekle birlikte ilerlediğinde AKP’yi gerileteceğini belirtti.
Boratav: “Ekonominin bozulduğu açık”
“AKP ekonomik istikrarı sürdürebilecek mi” başlığında konuşan Korkut Boratav, kısa ve orta vadede 1990’ların sonlarından itibaren Türkiye ekonomisini ayakta tutan şeyin dış kaynak bağlantıları olduğunu belirtti. Ülkenin en dışa bağımlı dönemde olduğunu belirten Boratav, küçülme dönemlerinde bile yabancı sermayeye ihtiyaç duyulduğunu belirtti.
Ekonominin uzun dönem büyüme potansiyelinin neoliberal dönemde düştüğünü belirten Boratav, Türkiye’nin şu anda Çin, Hindistan gibi büyüme patlaması yaşayan ülkelere yetişmesinin mümkün olmadığını belirtti.
Hükümetin, dış kaynak hareketleri tarafından kaderlerinin belirleneceğini kabullendiklerini söyleyen Boratav, hükümetin riskin farkında olmakla birlikte dış açık sorununu çözmek gibi bir perspektife sahip olmadığını belirtti.
2008 kriziyle azalan talep nedeniyle dış ticaretin zarar gördüğünü ve dış kaynak girişinin azaldığını ifade eden Boratav, kayıt dışı para girişi nedeniyle ve yerli aktörlerin içeriye para sokmasıyla şokun derinliğinin frenlendiğini belirtti.
Döviz fiyatlarının kontrol dışı tırmanma eğilimine değinen Boratav, AKP’lilerin açıklamalarından Merkez Bankası geleneklerinden ayrılma pahasına döviz kurunu ucuz tutmak için müdahaleden kaçınılmayacağının görüldüğünü belirtti.
Yılın ilk üç ayında dış kaynak girişlerinin geçen yıa oranla üçte bir oranında daraldığını belirten Boratav, bu daralmanın ekonomiyi yavaşlattığını, ithalatı düşürdüğünü ve sonuç olarak geçen yıl yüzde 12 olan sanayi üretimi büyüme hızının yüzde 2,6’ya geilediğini söyledi.
Ekonominin bozulduğunun açık olduğunu belirten Boratav, memur maaşlarının yerinde saydığı, sağlığın adım adım piyasalaştığı, emekçilerin yoksullaştığı bir ortamda gelişmelerin kamuoyuna taşınmasının önemli olduğunu belirtti.
Ergüney :”Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan kar elde etmesi bekleniyor mu?”
Tiyatroların sesinin kısılmak istendiğini belirterek sözlerine başlayan Devlet Tiyatrosu Sanatçıları Derneği Başkanı Şahin Ergüney, son günlerde sanatçılara ve sanat kurumlarına hakaret dahil söylenmeyen kalmadığını belirtti.
Devletin üst makamlarındaki atanmışların ve seçilmişlerin, devletin tiyatrosu olmaz, tiyatrolar özelleştirilmeli şeklindeki açıklamalarını eleştiren Ergüney, devletin eğitim, sağlık gibi ihtiyatlarının dışında toplumun diğer ihtiyaçlarını da karşılaması gerektiğini söyledi. Devletin her zaman para kazanma güdüsü olamayacağını belirten Ergüney, kültür ve sanat üretimi üzerinen kazanç sağlanamayacağınıı belirtti.
Türkiye gibi ülkelerde sanatın özel kişilere bırakmanın birkaç büyük kent dışında sanat ortamının çoraklaşmasına neden olacağını söyleyen Ergüney, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın bir araştırması sonucunda insanların yüzde 75’inin tiyatro ve sinemaya hiç gitmediklerinin görüldüğünü bildirerek toplumun sanata zaten uzak durumda olduğunu belirtti.
Sanat alanında devletin önceliğinin kamu yararı olduğunu belirten Ergüney, “bütçesi dört bakanlığın bütçesine yakın Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan kar elde etmesi bekleniyor mu?” şeklinde bir soru sordu.
“Hastaneleri nasıl doktorlar, yargıyı nasıl hukukçular yönetiyorsa tiyatroları da tiyatrocular yönetir” diyen Ergüney, kapitalizmin taşeron anlayışının tiyatrolara önerilmekte olduğunu, sanatçıların istihdamının pamuk ipliğine bağlı sözleşmelerle esnekleştirilmek istediğini belirtti.
Başbakan’ın “hükümet olarak istediğimiz oyunlara sponsor olur destek veririz” sözlerini vahim olarak niteleyen Ergüney, bunun anlamının “parayı veren düdüğü çalar” demek olduğunu dile getirdi.
Güler: “1 Mayıslar Taksim fetişizmiyle örtülmemeli”
“Geçen 1 Mayıs’ın yorumlanması. İşçi sınıfı bir direnç oluşturabilecek mi?” başlığında konuşan Aydemir Güler, DİSK ve KESK’in 2000’li yıllardaki 1 Mayıs politikasına Taksim Meydanı’nın damga vurduğunu, 2007’den sonra fiilen Taksim’in kazanılması için politikalar yürütüldüğünü dile getirdi.
Taksim’in devlet tarafından açıldığı 2010 yılındaki kutlamalardaki sevinç görüntülerine değinen Güler, Taksim’in taşıdığı sembolik değerin kimi negatif yanlarının da bulunduğunu belirtti. Taksim’in coşkuyu hak eden bir alan olduğunu söyleyen Güler, sevincin politik ihtiyaçların önüne geçmesi durumu nedeniyle soğuk kanlı değerlendirmeler yapılması gerektiğini vurguladı.
Taksim’in 1 Mayıs kutlamalarının içeriğinin güçlü olduğu sürece değer kazanacağını söyleyen Güler, 1 Mayıslar’ın Taksim fetişizmiyle örtülmemesi gerektiğini vurgulayarak 2012 1 Mayıs’ını gözetleyince ortada böyle bir problem olduğunu belirtti.
Sol bir politik içeriğin miting kürsüsüne yansıdığını dile getiren Güler, kimlik söyleminin damga vurduğu 1 Mayıslar’ın sakatlanmaya mahkum olduğunu söyledi. Liberal ve sol liberal bir yaklaşımla emekçi kimliğin bir dizi alt kimliğin yanında sıralanmasını problemli bir yaklaşım olarak niteleyen Güler, emekçi kimliğinin alt kimlikleri kucakladığının vurgulanması gerektiğini belirtti.
Kutlamaların biçimine de değinen Güler, sabahtan akşama kadar uzun süren bir programın siyasal odaklanmayı zedelediğini, şenlik havasındaki kutlamaların öze ilişkin problemler yarattığını söyledi.
İstanbul Valisinin provokatif açıklamalarının da 1 Mayıs katliamının sol içi çatışma olduğunu iddia eden sola kara çalıcı açıklamaların da sağ sendikaların kutladıkları ayrı 1 Mayıs’ı meşrulaştıramayacağını söyleyen Güler, bu kutlamaların devam etmesinin mümkün olmadığını söyledi.
Alanlara dolan yüz binlerce insanın sendikal ya da politik mücadelenin bir parçası olmadığını dile getiren Güler, bu tablonun değişmesine mutlak ihtiyaç olduğunu belirterek gelecek 1 Mayıslar’da politik örgütlülüğün artırılması gerektiğini söyledi.
Nalçacı: “Suriye’de hayatın olağan akışı devam ediyor”
Kısa zaman önce Suriye’ye giden Erhan Nalçacı, Suriye izlenimlerini anlattı. Suriye’de hayatın olağan akışında devam ettiğini dile getiren Nalçacı, şehirlerde olağanüstü bir durum görülmediğini belirterek, okulların açık olduğunu ve sınavların devam ettiğini söyledi.
Sokaklarda hiç polise rastlamadıklarını ifade eden Nalçacı, sadece trafik polisleri gördüklerini, hatta Türkiye’de Suriye’dekinden daha fazla polis görmekte olduğunu dile getirdi.
Türkiye’nin bölgede çok sivrildiğini dile getiren Nalçacı, Erdoğan’ın NATO’yu Suriye’ye müdahale için sürekli göreve çağırmasının Türkiye açısından kötü bir imaj yaratmakta olduğunu sözlerine ekledi.
Suriye’de yapılan son anayasa değişikliklerine de değinen Nalçacı, yapılan değişikliklerle anayasanın daha piyasacı bir hal aldığını belirtti. Nalçacı, anayasada İslamcı partilere izin verilmediğini de belirtti.
Suriye’deki muhalif grupların terörist olduklarını dile getiren Nalçacı, bu grupların emperyalistler ve Türkiye yönetimi tarafından beslenerek sahaya sürüldüklerini belirtti.
Van Depremi Komisyonu etkinlikleri
Van Depremi Komisyonu etkinlikleri üzerine konuşan Handan Tunç, Van’da durumu deprem öncesine döndüren değil, onu aşan daha kaliteli bir yaşam odaklı bir çalışma yürüttüklerini söyledi. Entelektüel, dayanışmacı ve kent yoksulluğunu merkeze alan bir yapı kurduklarını dile getiren Tunç, aydınlardan ve alanında uzmanlaşmış akademisyenlerden somut katkı talep ederek herkesten destek istedi.
İş Cinayetlerini Araştırma Komisyonu kurulacak
Son dönemde neredeyse her gün gerçekleşen iş cinayetleri konusunda bir komisyon kurulması teklif edildi. Meclisin bir sonraki oturumunda İş Cinayetlerini Araştırma Komisyonu kurulması için Barbaros Tantan’a ve Serdar Kaynak’a görev verildi.
Atölye çalışmaları
Verilen aranın sonrasında Sosyalistlerin Meclisi üyeleri dört ayrı atölye çalışması için grup oluşturdu. Atölye grupları şu şekilde oluştu: “Neoliberalizme karşı mücaele: liberal savların bir kataloğunun çıkarılması ve karşı tezlerin dizilmesi”, “Daha kurulurken çürüyüşü dışa vuran bir rejim olarak İkinci Cumhuriyet”, “Anayasa, AKP hukukunun, KHK’ların sistematiği”, “Kitle örgütlerinin STK’lılaştırılması ve buna karşı mücaele”.
(soL – Haber Merkezi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder