Sözü sağa sola savurmaya hiç niyetli değilim, ortadan konuşacağım. Fena halde sıkılıp bunalmış bir adam olarak, sözüm doğrudan Başbakan’a.
Bir
“doğru”dan bahsetmeye başladığınızda karşınıza yalan üretiminin gelmesi bir
toplumsal seviye sorunudur. Bu seviyenin tahkîrden tahrike doğru evrilmesi ise,
belli bir vâdede linç kültürünü canlandırmaya dönük bir kalkışmayı
kışkırtmaktan başka bir şey değildir.
Başbakan,
belli bir saikle ve anlaşılması zor olmayan bir psikolojik yönelimle, açıkça bu
ülkenin entelektüellerini Kanlı Pazar kitlesinin önünde hedef haline getirmeye
soyundu ve tam hızla bu propagandasını sürdürüyor. Bugün, kendi biat kültürünü
altüst eden tiyatrocular topun ağzına sürüldü ama Başbakan bununla da
yetinmeyip hedefi –şimdilik- ülkenin tüm “aydın”larına doğru genişletti.
Başbakan
liyakata önem vermiyor, bilgiyi küçümsüyor, birikimi, deneyimi hiçe sayıyor ve
küçümsenemeyecek kişisel potansiyelini, sadece kendi oy oranını oluşturduğunu
düşündüğü “kindar ihtiyar”ların –yaşları hiç önemli değil- desteğini almaya
yönelik harcıyor. İki anlamda da, harcıyor.
Başbakan,
geç kalmış bir Münih Darbesi için tetiğini çektiği bir silahın namlusunu
kontrol etmemiş görünüyor. Suriye üzerinden yürüttüğü gerilim politikasının
günlük konjonktürde yarattığı “Allah razı olsun” desteklerinin sürgit olacağını
sandığı için mi bilemem, uluslararası bir omuz aldığı zehabına kendisini
kaptırmış durumda gözüküyor.
Tam da bu
tek alternatifli öngörüyle, “tek adam”lığı, otokratik şefliği ülkenin her
alanına şâmil kılabileceğini zannediyor.
Doğrudan
tarafı olduğum için an be an izlediğim, ülke tiyatrosunu berhava etme girişimi
esnasında, dün medet umduğu entelektüel câmiaya da târiz üzeri hakaret
yağdırmakta beis görmüyor.
Bir kin
seli boşaltmaya çalışıyor üzerimize Başbakan. Kendi kin tarihini, Tanzimat
Fermanı’nın ilân edildiği 1839 senesine kadar uzandırdığına bakılırsa,
kullanmamaya hep özen gösterdiğim klişeyle “mağdur edebiyatı”nın derin ve
melodramatik diskuruna bağlanarak bir linç atmosferi yaratmaya çalışıyor.
Başbakan
ateş, benzin, nefes toplarının bir jonglörün elinde aynı anda çevrilebileceğini
zannediyor.
Başbakan
cesur bir adam. Ben de öyle sayılırım.
Ama
biliyorum ki, Başbakan yüzüme söyleyemeyeceği sözleri masif kitlesi önünde
ortaya savurup duruyor. Yarın kitlesi benim, bizim kapılarımıza dayanmaya
kalkıştığında, birinci derece azmettirici
olacağının farkında bile değil. Çünkü Başbakan 173 yıllık bir nefreti üzerimize
doğru püskürtmenin “haklı” güvenini taşıyor.
Bir
McCarthy’cilik eşiğine Başbakan’ın cesaretiyle geldik. Şimdi tahkikat
komisyonları için gün sayar gibiyiz. Eleştiriye sıfır toleranslı bir siyasi
aktivasyon, hepimizi sigaya çekmeye hazırlanıyor.
Hodri
meydan!
Başbakan
bize her gün hakaret ediyor. Biz ironiyle karşılıyoruz bu tuhaflığı. Her ironi
Başbakan’ı daha beter tahkîre teşvik ediyor. Biz hâlâ edebimizi bozmadık. Ama
rû be rû konuşma imkânını tükettiysek eğer, yek e yek karşılaşmaktan daha
adamcası yoktur.
Haydi o
vakit.
Başbakan
gerdikçe geriyor ve kavgada söylenmeyecek sözleri, kendi taraftarlarının kuşattığı
geçici ortamlarda kükreyerek sarf ediyor.
“Sen
kimsin” diyor. Yek e yek konuşalım.
“Zavallılar”
diyor. Yılmaz Güney’den mülhem, anlatalım.
“Yarım
porsiyon” diyor. Porsiyonu birlikte tamamlayalım.
Başbakan
ayıp ediyor.
Gel, bir
de yüzüme söyle Başbakan.
Kindar bir
ihtiyar olarak tamamlama hayatını, iyi bir insan olmaya geri dönmek için hiçbir
zaman geç değildir.
Sevgi,
selam ile, Allah iyiliğini versin.
Orhan Alkaya
T24.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder